DİJİTAL DEMOKRASİ
“Pandemi Sonrası Yükselen Dijitalleşme ve Sektörlerin Yeni Normale Adaptasyonu”
Flormar IT Direktörü / CIO

Bilgi Teknolojileri Uzmanlarının Yıllardır Anlatmakta Zorlandığını Pandemi Nasıl Deneyimletti? Gelecek Sandığımızdan Yakın mı? Asırlık Perakende Zincirleri Neden Kapanıyor? Geleceğin Meslekleri Hakkında İpuçları...

IFS

Pandemi Sonrası Yükselen Dijitalleşme ve Sektörlerin Yeni Normale Adaptasyonu

Benim yaşımdakilerin çok sevdiği Back to the Future filmini çocuklarımla izledim geçen hafta. İlk film, profesörün geleceğe gidişi ile biter ve ikinci film bununla başlar. Marti’yi de alıp 2015’e, “geleceğe” giderler. Gelecekte arabaların artık uçtuğunu, ayakkabıların bağcıklarını bağladığını, kıyafetlerin bedenini ayarladığını, kaykayların tekerleksiz olduğunu görünce küçük kızım “Babaaa biz 2020’deyiz!” diyerek güldü. 1989’da çevrilen filmin senaryosundaki gelecek projeksiyonu yerini bulamasa da çocuklarımın gözlerinde yarattığı merak parıltısı çok önemliydi.

Film kurgusu gereği geçmiş, bugün ve geleceğin farklarını göstermek için hep aynı kasaba meydanı sahnesi zamana göre şekillendirilmiş. Bozuk saat dışındaki her şey değişiyor ve gözlemliyorsunuz. Sanıyorum bu tarz bir kurgu bir kültür, beklenti ya da algı olarak hepimizde var. Gerek iş dünyası gerek yaşamın diğer alanlarında gelişen teknoloji ile hayatımıza hız, kolaylık, uygun fiyat faydaları geldiğini görüyoruz ancak bu gelişimlerden yaşamın kurumlarının ve kavramlarının da etkileneceğini beklemiyoruz.

Geçmiş ve Geleceğin Değişim Temposu

Kurzweil’in üzerinde önemle durduğu ve atladığımız diğer bir algı da, geçmiş ve geleceğin aynı tempo ile değişeceği beklentisi. Önümüzdeki 10 yılda, son 10 yıl kadar değişim olabileceğini bekliyoruz ancak değişim üstel artıyor.

Macy’s’in eski CEO’su Lundgern, NRF, NY ta yaptığı konuşmada “Önümüzdeki 5 yıl içerisinde son 50 yılda yaşadığımız değişimden daha fazlasını yaşayacağız” demesinin ardından 3 yıl geçti bile. 3 yıl önce “Acaba mağazalar mı, e-ticaret mi?” tartışılıyordu. Birkaç yıl geçmeden kazanan belirlendi. E-ticaret hayatın bir parçası oldu. Toplam perakende harcaması artıyor ancak satış kanalları yer değiştiriyor. ABD’de alışveriş merkezlerinin ziyaret sayıları her geçen yıl, bir önceki yıla göre azalıyor. Son yıllarda asırlık perakende zincirleri kapandı, iflas ilan etti; ediyor. Pandemi dönemi bu ivmeyi daha da arttırdı. Sears, True Religion, JCrew, Neiman Marcus, JcPenney, Le Pain Quotidien, GNC, Brooks Brothers…

Uzmanlık alanım perakendede bilgi teknolojileri ve operasyon yönetimi olduğu için bu gelişimi tüketici gözlüğü ile en yakından yaşayanlardanım. Tüketici gözlüğü işimizde başarılı olmak için tek anahtar. Bugün bir tüketicinin aslında sadece ürün değil; servis ve hizmet, trend deyim ile “deneyim” satın aldığını biliyoruz. Tüketicinin geçmişte bakkallardan, organize market zincirlerine geçişinin nedenleri ile, bugün e-ticarete geçişinin nedenleri bu temelde birbirinden çok farklı değil. Hepimiz kolaylıkla bulmak, uygun fiyata almak, sorunsuz ürün almak, bir sorun çıktığında hemen çözülmesinin sağlanması gibi servis ve hizmet beklentilerimizin karşılandığı kanallardan alıyoruz. Bu katma değerli servisler teknolojinin yardımı ile 10 dakikada, 7/24 teslimat çözümlerine kadar taşındı. Getir, Istegelsin’den önce acaba ne yapıyorduk diyecek kadar alışmadık mı bu servislere?

Nelerin değiştiğine baktığımızda işte geleneksel ve organize perakendeciler için değişimlerin yıkıcı örneklerinden birkaçı. Tüketici eline telefonunu alıp, kahvesini içip, herhangi bir yerde siparişini verirken her şeyi bir arada bulduğu pazaryerlerini de AVM’lere alternatif olarak tercih etmeye başladı. Aynı ürünün birden çok satıcıdan sağlanması ile oluşan rekabet pazaryerlerini cazip kıldı. Diğer yandan çok daha büyük uluslararası pazaryerleri de oyuna katıldı. Aynı tüketici, aynı kahve, aynı telefon, aynı kolaylıkla Çin’den alışveriş yaptı. Ürünler kapısına geldi. Eklenen vergilere rağmen bu pazar da büyümeye devam ediyor.

Adaptasyon Yeteneği Devrini Yaşıyoruz

Gelişen teknoloji mesleklerimizi daha iyi yapabilmek için bize müthiş olanaklar sağlıyor elbette. Gelişme devam ettikçe mesleklerimizi elimizden de alıyor, alacak. Son derece zor ve zahmetli eğitimler gerektiren doktorluk, avukatlık gibi işler dahi tehdit altında. Bu gelişim nedeniyle 2030 yılında var olan 1 milyar adet işin artık olmayacağı öngörülüyor. Modern eğitim kurumları, öğrencileri henüz var olmayan mesleklere uyum sağlayabilecek şekilde yetiştirmek gibi çok zor bir yükün altında kaldılar. Bugün büyük global teknoloji firmaları diplomayı bir işe alım kriteri olmaktan çıkarmaya başladı. Arkası da gelecek gibi görünüyor.

Geleceğe ait kararlarımızın içinde, geçmiş tecrübelerimizin faydasının da gün geçtikçe azaldığı bir dönemdeyiz. Hatta artık IQ, EQ kadar ve belki de daha çok AQ’nun (Adaptasyon yeteneği) önemli olduğu yıllardayız. Değişime ayak uydurabilmek, yeni koşullarda doğru yolu bulabilmek, sürekli öğrenmek ve her durum için o durumun gerekleri ile karar verebilmek… Bunların içinde tecrübenin önemi azaldıkça azalıyor.

Fırsat ve Tehditler Bir Arada

Geleceğe yön verecek etkin teknolojilerden en başta Genetik, NanoTeknoloji ve Robotik’i sıralayabiliriz. Robotik denildiğinde içinde yazılım robotlar, yapay zeka teknolojileri yer alıyor. Çok farklı otoritenin üzerinde birleştiği nokta yapay zekanın en fazla 20 yıl içinde insan zekasını yakalayacağı yönünde. 2040 yılında yapay zekanın yaşayan tüm insanların zekası toplamından 1 milyar kat daha fazla olacağı öngörülüyor. Bu yetkinlikte bir zekanın 7/24 ve milyonlarca kopyasının çalıştığı bir dönemde mavi/beyaz yaka işgücü ihtiyacının ne olacağını tahmin etmek zor değil. Kurzweil’in ivmelenme gerçeğini aklımızdan çıkarmadan değerlendirdiğimizde bu teknolojilerin günlük hayatta, herkesin faydalanabileceği maliyetlerde yer alması an meselesi. Fırsat ve tehditler bir arada.

Tüm bunlar yaşanırken bir pandemi yaşadık, yaşıyoruz. Evlere kapandığımız son 3-4 ay içerisinde anladık ki, pekala ofislerdeki işlerimizi evlerimizden de yapabiliyormuşuz. Bir bilgisayar, internet, güvenli bağlantı, çoğu bedava ya da eser maliyetli video konferans sistemleri ile çalışılabiliyormuş. Oysa bu teknolojiler en azından son 10 yıldır çok kolay erişilebilir durumdaydı. Er ya da geç bu değişim kaçınılmazdı. Biz Bilgi ve Teknoloji yöneticilerinin yıllardır anlatmakta zorlandığını pandemi, deneyim ile anlattı. Bunu fırsat olarak görmeliyiz.

Hala eskiye takılan çelişkilerimiz de olmadı değil. Örneğin “Evden çalışıyoruz işe gitmiyoruz. Ama sakın şehir dışına çıkmayın” ya da “Gerektiğinde 1 saat içinde ofiste olacak uzaklıkta bulunun” gibi talimatlar da çok geldi kulağımıza. “Neden?” sorusuna verilecek bir makul yanıt olmasa da… Çözüm odaklı ve çok sempatik örneklerimiz var. Bir özel okul, Pandemi nedeniyle anıtkabir ziyareti yapamayınca, öğrencilerle MineCraft ta Anıtkabir inşa ediyor ve geziyi sanal olarak yapıyor. Maliyeti de yok.

Ne Yapılmalı?

On yıllardır perakende operasyonlarını bilgi teknolojileri desteği ile yeniden yapılandırma ve sürekli değişime uygun kültürü yaratma üzerine emek veriyorum. Tüm bunların sonucunda gördüm ki bir kurumun sürekli değişime ayak uydurabilmesi için tek çözüm süreçlerini sadeleştirmesi. Tüketici gözlüğü ile katma değer yaratmayan tüm süreçlerin yok edilmesi, katma değerli süreçlerin de çevik olabilmesi için sadeleştirilmesi. Sadeleştirme denilince kolay gibi görünmemeli, bu aslında yapılabilecek en zor düzenlemelerden birisidir. Ataleti olan, çalışıyor olsa dahi süreçleri karmaşık olan kurumların bu dinamik gelişim ortamında yaşama devam edebilmesi mümkün görünmüyor. Bu tür kurumlar yaratıcı ve güzel fikirler üretmekte zorlanmıyor olsa da yapıları gereği fikirleri hayata geçiremiyorlar.

Nereden Başlamalı?

“Acaba var olan teknoloji ile aynı iş hedeflerine daha verimli nasıl ulaşırız?” sorusunu daha erken sorgulayan ve erken yanıtlayanın kazandığı, “Yakın gelecekte yaşam nasıl evrilecek? Biz ne yapacağız?” sorularını da sorabilenlerin işini sürdürebileceği günlerdeyiz. Bunları sorguladığımızda kendiliğinden dijitalleşmenin ötesinde dijital dönüşümün kapılarına aralıyoruz. Ve asıl fayda dönüşümde. Tek başına süreçleri dijitalleştirmenin etkisi çok sınırlıdır. Soruların dönüşümdeki etkisi de radikalliği ile orantılı. “Nasıl iyileştirebiliriz?”den çok, “Neden yapıyoruz? Hiç yapmasak ne olur?” hatta “Kurumumuzu bugün kursak nasıl yapılandırırdınız?” gibi taze fikirler üretebilecek sorulara ihtiyaç duyulmalı.

Bunlar için başlangıçta bir danışmanlık alma ihtiyacı olduğunu düşünmüyorum. Kurumlar, en iyi uygulamaları hızla araştırıp, kendi kadroları ile bünyelerine en uygun pratikleri görüp, uygun düzenlemeleri yapabileceği çok boşluk olduğunu görecektir. Çok özel ve spesifik danışmanlık bilgisi gerektirecek konuların sayısı da hızla azalıyor. Kullanılan metodolojiler de artık herkese açık.

Soralım...

Neden İşyerine İhtiyacımız Var?

Bir kurumun işleri için tüm çalışanların fiziksel olarak bir arada olması gerekliliğinin altı her geçen gün boşalıyor. Öte yandan kurumlar, çalışanları da memnun edebilecek ofis ortamlarına önemli yatırımlar yapıyor, büyük şehirlerde servis ve benzeri giderler ile bu maliyetleri çok yükseliyor. Büyük şehirler insanların iş yaşam dengesini bozuyor. Hemen hemen hiç kimse, büyükşehir temposundan mutlu da değil. Tabi ki üretim, lojistik gibi operasyonlar için bu durum bir süre daha geçerli ancak büyükşehirlerde yükselen dev ofis gökdelenleri bu soruya verilecek yanıtlara göre gerçekleşecek değişimden kötü etkilenebilirler.

İşyeri, çalışan ve belki de şehir, büyükşehir kavramları başkalaşacak. Ben işyeri kavramının hızla etkileneceğini ve bunun başladığını düşünüyorum. İşyeri kavramı öncü bir değişim yaratarak domino etkisi ile şehirlerin cazibesini de etkileyebilir ve iş – ev arası mesafe artık eski gerekliliğini yitirdiğinde hepimiz başka tercihlere yönelebiliriz.

İşyeri sorusu tabi ki sıcak bir örnek. Kurumlarımız sorgulayabileceğimiz konularla dolu. Bu yıkıcı ve yenisini yapıcı sorgulamaların ardından çıkacak her türlü yaratıcı fikri hayata geçirmek için tüm teknolojilere sahibiz. Daha da ötesi artık bilgi hiç olmadığı kadar elimizde, izlenebilir ve ölçülebilir durumda. Dijital dönüşüm bir teknoloji projesi kavramı değildir. Hiçbir zaman da olmadı. Kurumlar ancak bunu gördüğü zaman dönüşebilir.

Bahsettiklerimi içselleştirebilmiş kurumlar/sektörler için bu, Pandemi ve sonrası yeni normal şartları bir başka değişim dalgası heyecanından ibarettir ve bunu da karşılamayı başaracak adaptasyon kültürüne çoktan erişmiş durumdalar. Büyük ihtimalle başka eksiklerini de görüp düzeltecek ve daha da güçlenmiş çıkacaklardır. Bu tür kurumlarda dalgalarla bir arada mücadelenin de başka bir zevk olduğunu biliyor musunuz?

Sağlıkla kalın


Çalışma hayatına 1993 atılan Şevket Çelikkanat , son 16 yıldır sırası ile Zorlu USA, Ayaydın-Mirgolio, Boyner şirketlerinde Bilgi Teknolojileri ve Operasyon ‘dan sorumlu GMY görevlerini üstlenmiştir. Halen Flormar’da IT Direktörlüğü görevini yürütmektedir ve Ocak 2020 itibariyle geniş kapsamlı bir ERP Projesi’nin canlı geçişini ekibiyle birlikte tamamlamıştır. Gerek yurt içi gerek yurt dışında perakende ve dağıtım operasyonları odaklı farklı iş modellerinde, ERP ile başlayan iş çözümleri tecrübesi, e-ticaret ve mağazacılık alanlarına da uzanmıştır. Ölçülebilen, izlenebilen, denetlenebilen, uçtan uca entegre, sade ve böylece sürekli iyileşme odaklı, dönüşüme açık sistemler kurmak ilkesi ile çalışmalarına devam etmektedir.

Dergi Anasayfa